İnsan , güzergâhı melekût âlemi, gözü ceberût ufkunda, hedefinde lâhût zirveleri, mülk diyarının üveyki, engin donanımlı, ekstra iltifatlara açık müstesna bir varlıktır. O, ruhla âleminden ayrılarak gelir, melekût âleminin kesîf bir aynası sayılan, maddiyat, cismaniyat ve şehadet âlemi de diyeceğimiz bu mihnet ve nimet yurduna misafir olur; ve bir mânâda basireti, hep kalb ufku itibarıyla ışığın asıl kaynağı kabul edilen âlem-i ceberûta müteveccih yaşar. Yer yer esmâ ve sıfât ufkundan ceberût zirvelerine bakarken âlem-i lâhûtu heceler durur; ' Kâb-ı kavseyn ' hülyalarıyla yatar-kalkar; halâ-melâ rüyalarıyla farklı temâşâ zevklerine erer ve yürür soluk soluğa kendi ' arş-ı kemâlât'ına, takdîr planına bağlı, istidat serhaddine doğru. İradesi Hak iradesine râm, hareketleri makro meşîet programına ayarlı, Yaratanın emirlerine itaatteki inceliğin farkında, her zaman Sahbi-i Şeriat ın rehberliği altında, basarı, basîreti nebîler, sıdıkklar, salihler şehrahında yürür mâvera-i atlasa; mârifet avlar güzergâhında uğradığı herkesten ve her nesneden; yol boyu 'Hû' sesiyle ürperir ve şahlanır küheylanlar gibi Mâbûdunu, Maksûdunu, Mahbûbunu anarak...Ben baştan beri bu yazı silsilesine esas teşkil eden mevzuların anlatılması gerektiğine inandım; bazen içten bir iştiyakla, bazen de ürpererek kalmemimle beraber ağladım, o döktüğü mürekkeple nefes alıp verdi, ben de gözyaşlarımla soluklandım. Kalbimi Yaratan bilir; sırrıma muttali olan da sadece Odur; Odur hafî ve ahfâ hakikatlerinin ne demek olduğunu bilen, dilediklerine bildiren ve okuyup işittiklerini söyleyenleri de inayetiyle görüp gözeten!..