Hilal Nesin
Binlerin göçü birkaç hikayeden ibaret olmazdı elbette. Sayfalara sığdırılan 18 kadının sesi, binlerin özetlenmiş sesiydi. Kadınlar, çocuklar, bebekler. Ölüm kalım savaşı, hayatta kalma mücadelesi. Sözlü taciz, fiili tecavüz, gözle görünür işkence. Açlığa, yokluğa, zulme terk edilmiş binlerce insan. Bitişi istenen kadınların varlığını kanıtlama sınavı. Ya ölüm, ya açlık ya da ölümle kalım arasında göç yolculuğu. Sallarla, gemilerle, teknelerle veya yüzerek hayatta kalma savaşı için ayrılmışlardı Türkiye’den. Cumhuriyet tarihinin en büyük göç trajedilerinden biri daha tarihteki yerini almıştı. Anayasa ayaklar altına alınmış, insan hakları hunharca ihlal edilmişti. Gelen her haber, bir insanın daha hayatının kör bir kuyuya atıldığı haberiydi. Cumhuriyet tarihinin yabancı olmadığı insan kıyımına Kürtler, Aleviler, Ermeniler defalarca maruz kalmıştı; fakat ilk kez tüm bu tanımlamaların dışında kalan, Müslüman, inançlı ve devletiyle barışık olduğu bilinen insanlar uğramıştı. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde bulundular denilerek Gülen Cemaat'i ve onlar bahane edilerek Kürt, Türk, sosyalist ve AKP hükümetinin fişlediği çok sayıda insan, OHAL'in ilan edilmesinden sonra KHK'lı olmuştu. İşinden, yerinden, yurdundan edilmişlerdi. Cezaevleri dolup taşmıştı. Faşizmin rüzgarı, ayrı dilden, ayrı dinden, ayrı görüşten 18 kadını bir kitapta buluşturdu. Acılar ayrı, hikayeler ayrı, yaşananlar ayrıydı; fakat hepsinin hikayesini aynı isimler değiştirmişti. Sözlü taciz, fiili tecavüz, gözle görünür işkence, baskı, zulüm ve göç. Zorunlu gidişin yıktığı bedenler, tekrar toparlanan ruhlar. Her kadın hikayesi aslında bir erkeğin hikayesidir. Her kadın hikayesi bir çocuğun başlangıç hikayesidir. Her kadın hikayesi düzeni değiştirmek isteyenlerin hikayesidir. Sizler bu kitabı okurken dinmeyen fırtınaya yeni kadınlar, çocuklar ekleniyordu. Bu coğrafyada Albatros Fırtınası hiç eksik olmayacak gibiydi...